Yeni Valide Cami

Written by

·

  1. CAMİ İSMİNİN KÖKENİ
  2. RABİA GÜLNUŞ EMETULLAH SULTAN VE HAYATI
  3. CAMİ’NİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
  4. CAMİ KÜLLİYESİNDEKİ DİĞER YAPILAR
CAMİ İSMİNİN KÖKENİ

Üsküdar, Osmanlı Dönemi’nde sarayın güçlü kadınlarının eser bıraktığı bir yer olmuştur. Anıtsal külliyeler, şehrin doğuya açılan kapısı olan Üsküdar semtini süslemiş beş tane selatin cami buraza inşa edilmiştir. Yeni Valide Cami, Sultan 3. Ahmet ve 2. Mustafa’nın anneleri Rabia Gülnuş Emetullah Sultan adına yaptırılmıştır. Diğer adı Valide-i Cedid Cami’dir. Üsküdar’da halihazırda Nurbanu Sultan için yapılmış ‘Valide Cami’ olduğu için bu yapıya ‘yeni’ manasına gelen ‘cedid’ kelimesi eklenmiştir. Bu caminin ezanları Mihrimah Sultan Cami ile birlikte okunur. İki cami müezzinleri bir şarkının düet yapması gibi ezanın kısımlarını sırayla beraberce okurlar.

RABİA GÜLNUŞ EMETULLAH SULTAN VE HAYATI

Rabia Gülnuş Emetullah Sultan, Girit’te Venedikli Verzizzi ailesinin kızı olarak doğmuştur. Asıl isminin Evgenia olduğuna inanılmaktadır. Köle olarak Osmanlı Sarayına gelmiş ve 4.Mehmet’in gözde cariyesi olmuştur. Osmanlı Padişahları 2.Mustafa ve 3.Ahmet’in anneleri olup 20 yıl boyunca Valide Sultanlık yapmıştır. Haseki ünvanını son kez onun tarafından kullanılmıştır. Osmanlı tarihinde iki padişah annesi olma özelliği kendisinden başka Kösem Sultan’a da nasip olmuştur.
Rabia Gülnuş Emetullah Sultan hayırseverliği ile tanınmış, Mekke’ye bile hayırlar yapmıştır. Devlet işlerine pek karışmamış, kayınvalidesi Hatice Turhan Sultan ile de iyi geçinmiştir. 4.Mehmet’e olan aşkından, padişahın gözde cairyelerinden bir tanesini kıskançlığıyla öldürdüğü söylenir. Kendisi ise oğluyla beraber gittiği Edirne’de vefat etmiştir.

CAMİ’NİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Osmanlı Devleti’nin Lale Devrine geçiş döneminde yapılan bu caminin bir zamanlar deniz kenarında olduğu düşünülmektedir. Belki de Sultanın Venedikli soyuna özlemine itafen böyle bir tercihte bulunulmuş olunabilir. Caminin avlusuna yüksekçe merdivenlerle çıkılması deniz kenarında olduğu düşüncelerini kuvvetlendirmektedir. Cami dönemin baş mimarı Kayserili Mehmet Ağa tarafından yapılmıştır. Barok öncesi klasik dönem son yapılardan olsa da Lale Devrinin etkisi külliye içerisinde özellikle şadırvan, türbe ve çeşme gibi noktalarda barok ile kendisini göstermeye başlamıştır.


Caminin içerisinde mührü süleyman simgesi vardır. Bunun, koruyucu tılsım özelliğinde olduğuna inanılır. 
Caminin kubbesi kareye oturtulmuştur ve sekizgen yapıdadır. Dört adet fil ayağı içeren camide 4 çeyrek kubbe bulunmaktadır. Eminönü’nde yer alan Rüstem Paşa Camine mimari olarak çok benzer.
Camide özellikle padişahın ve hanedanın namaz kılması için yapılan hünkar mahfiline çıkılan ahşap rampa sonradan eklenmiştir. Bu yapıya fasad denmektedir.

Cami içerisinde Osmanlı padişahları Sultan 3.Ahmet ve 2.Mahmut’a ait hat yazıları bulunmaktadır. Bu hat yazılarının bir tanesinde 3.Ahmet ‘Cennet anaların ayakları altındadır’ manasına gelen ‘el- Cennetü tahte’l-akdâmi’l-ümmehât’ yazmıştır. 2.Mahmut ise ‘Allah’ı tespih ediniz’ manasında bir hat yazısı yazmıştır.

Caminin mihrabında yeşil Kütahya çinileri kullanılmıştır. İznik çinilerinin yok olması ile bu sanatın tekrardan canlandırılması için Kütahya’da yeni ocaklar kurulmuş fakat eski kalite ve renklere erişilememiştir. Bu yüzden daha yeşil tonları elde edilmiştir. Cami mihrabının yan tarafındaki devasa kabe örtüsü 2003 yılında çalınmıştır. Cami mimberi iyi bir mermer işçiliğidir.

Osmanlı Camilerinde 16.yy’dan itibaren görülen kuş evlerine bu camide de bolca rastlanmaktadır. Bu evler, caminin adeta bir maketi gibi duvarlarına yapılır. Osmanlı Döneminde insanlar esir azad etmeyi bir gelenek haline getirmişlerdir. Kişinin bu geleneğe parası yetmez ise kuş pazarına gidip bir kuş satın alırmış. Tuttuğu niyeti ona fısıldar, onu havaya bırakırmış. ‘azat mezat, beni cennet kapısında gözet’ gibi duayla karışık maniler kuşlara fısıldanırmış.

CAMİ KÜLLİYESİNDEKİ DİĞER YAPILAR


Külliye içerisinde yatan Gülnuş Emetullah Sultan’ın türbesinin üstü açıktır. Bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Ama üstü açık ilk Osmanlı Hanedan mezarı Fatih Sultan Mehmet’in Bursa’da yatan babası 2.Murat’a aittir.
Kadızadeler adındaki tasavvufçu bir grup Çanakkale Boğazının Venedikliler tarafından abluka altına alınmasını müslümanların yanlış ve batıl inançlarının cezası olduğuna inanmıştır. Saraya yakın çevrelerde eli kuvvetli olan bu grup, mezarlıklar, türbeler hakkında da olumsuz düşüncelere sahipti. Türbelere gösterilen saygı, ilgi ve alakayı müslümanlıkla bağdaştırmamışlar ve Hz.Muhammed’in Hz.Ali’ye diz seviyesinden yukarıdaki mezarların yıkılması, daha yükseğe çıkmaması gerektiğini söylediği düşüncesinden yola çıkmışlardır. Bu grubun elinin güçlü olması, insanları gaza getirmesi ile vandalizmden korkulmuş, padişah annesinin huzur içerisinde yatması için tepesi açık yapılmıştır.


Külliye içerisinde bulunan gayet süslü sekizgen şadırvanda Taib Ahmet Efendi’nin şu şiiri yer almaktadır:
Gelsün İskender içüb bulsun hayat-ı sermedi
Gezmesün zulmetde var iken bu ayn-ı müstetab

Bu dizelerde şair, bu şadırvanın berrak güzelliğini görseydi İskender, o kadar yol kat etmezdi bulmak için Abu-hayat (ölümsüzlük) suyunu der.
Külliye önünde yer alan çeşme oldukça süslüdür ve Lale Devrine ait midye deseni gibi pek çok motifi bir arada üzerinde taşımaktadır. Çeşit çeşit meyve ve çiçeği üzerinde görmek mümkündür. İlginç bir şekilde bu çeşmede üzerine bıçak saplanmış bir karpuz resmi bulunur.