AYASOFYA
AYASOFYA’NIN FARKLI İSİMLERİ ve MANALARI
Ayasofya, tarihi boyunca farklı isimlerle anılmış bir yapıdır. İlk inşa edildiği zamanlarda “Büyük Kilise” anlamına gelen “Megalo Ekklesia” adıyla anılan bu muazzam yapı, daha sonraları bugün bildiğimiz adı olan Ayasofya ismini almıştır. “Ayasofya” kelimesi, Eski Yunanca’da “Hagia Sophia” şeklinde ifade edilmekte olup “Kutsal Bilgelik” anlamına gelmektedir. Bu isim aslında Hristiyanlık inancında Tanrı’nın üç sıfatından biri olan “Kutsal Bilgelik” ile ilişkilidir. Diğer iki sıfat ise “Kutsal Kudret” anlamına gelen “Hagia Dynamis” ve “Kutsal Barış” anlamına gelen “Hagia İrini”dir. Bu sıfatlar, Topkapı Sarayı’ndaki “Aya İrini” kilisesinin adının da kaynağını oluşturur. Dolayısıyla Ayasofya’nın adı, Tanrı’ya olan yüceliğe ve eşsizliğe adanmışlığını simgelemektedir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilen Ayasofya’nın adı “El Cami-ü’l Kebir’ül Atik” olarak değiştirilmiştir, ki bu da “Eski Büyük Cami” anlamına gelmektedir. Ancak halk arasında ve genel olarak dilde her zaman “Ayasofya” ismi kullanılmıştır. Bu tarihi yapı, farklı dönemlerde farklı kültürel ve dini anlamlar taşıyan isimlerle anılmış olsa da ayakta kalan ve dünya çapında tanınan ismi her zaman “Ayasofya” olmuştur.

3 FARKLI AYASOFYA
Bugünkü Ayasofya, aynı yerde aynı isimle inşa edilmiş üçüncü yapıdır. İlk Ayasofya 15 Şubat 360 yılında açılmıştır. Şehre ismini veren Büyük Constantinus zamanında inşaatı başlamış ama oğlu Constantinus zamanında açılmıştır. 20 Haziran 404 yılında İmparator Arcadius’un eşi Eudoksia, Patrik İoannes Hrisostomos’u sürgüne yollamıştır. Halk bu sürgünden memnun kalmamış, protestolar yapmış ve ayaklanmıştır. Bu ayaklanma sırasında ilk Ayasofya yanmıştır. İlk Ayasofya ahşap olduğu için elimizde hiçbir iz kalmamıştır.
Arcadius’un oğlu 2.Theodosios tahta geçince inşaata başlanmıştır ve 10 Ekim 415’te tekrar açılmıştır. Bu kilise de bir önceki kiliseyle aynı kaderi yaşamış ve çıkan Nika İsyanı’nda 15 Ocak 532’de yanmıştır. Nika İsyanı yönetim uygulamalarından memnun olmayan meslek grupları ve yiyecek kıtlığından şikayet eden halk tarafından çıkmıştır. Ayaklanmaya katılanların zafer manasına gelen ‘Nika’ nidalarından dolayı bu isimle anılmıştır. Ayaklanma imparator tarafından 35000 kişinin öldürülmesiyle kanlı bir şekilde bastırılmıştır. 2.Ayasofya’dan kalıntılar, Ayasofya’nın bahçesinde bulunmaktadır.
İustinaos ayaklanmayı bastırdıktan sonra hiç vakit kaybetmeden Ayasofya’nın bir katedral olarak inşasına başlamıştır. Her yerden yetenekli ustalar getirtmiş, hızlı bir şekilde inşaatı tamamlamak maksadıyla kesenin ağzını sonuna kadar açarak eskilerinden daha büyük bir kilise inşa etmeye karar vermişti. O yüzden ayaklanmayla değil Ayasofya ile anılmıştır. İmparator toprakları içerisindeki tüm mimari unsurları toparlamak istemiştir. Mısır, Lübnan, İzmir’deki eski binalardan sütunlar, mermerler getirtilmiştir. O dönemin önemli isimleri bu kilise için çalışmıştır. Şimdiki Aydın ili yani Tralles’li meşhur fizikçi ve matematikçi Anthemios üçüncü yapının baş mimarı olmuştur. O dönemin en önemli geometricisi(fizikçi) Miletos’lu İsidoros, Atina’da Platon’un kurduğu meşhur Akademi’nin yöneticisiyken bu kilise inşasında Anthemios’un yardımcısı olmuştur. Anthemios ölünce de onun yerine geçmiş, Platon’un Akademisi nasıl klasik Yunan’ın seçkin sembolüyse, Ayasofya da Bizans Hristiyanlığının sembolü olmuştur. Böylece antik Yunan ile ortaçağ Bizans’ı arasındaki ilişki köprüleri tamamlanmış olur.
O döneme göre inanılmaz hızlı bir şekilde 5 yılda inşaat tamamlanmıştır. İnşaatta 10 binden fazla kişinin çalıştığı söylenir. İnşaatta 100 mimar olduğu ve her mimar altında 100 kişinin çalıştığı söylenir.
İnşaat 537 yılında tamamlanıp, 26 Aralık’ta açılmıştır.. Aziz Stepan Bayramı’na denk gelmiştir. Gelenek gereği açılışta Justinyanus Patrik ile elele girer.
Üçüncü bina daha ilk yıllarında çeşitli depremler atlatmış, doğu kemeri ve yarım kubbesi, büyük kubbesinin doğu kısmı çökmüştür. İustinianos kiliseyi onartmak istemiştir. Miletli İsidoros’un yeğeni İsidoros bu göreve atanmıştır. O da çözüm olarak kubbeyi biraz daha yükseltmiştir. Kubbe yüksekliği şu anda 55,6 metredir.
Bugünkü bina temel hatlarıyla İustinianos zamanındaki gibidir. Kuzey ve güneyden destek payandaları eklenmiştir. Bu payandalar, 1317 yılında Andronikos 2.Paleologos tarafından eklenmiştir. Osmanlı döneminde bu payandalar güçlendirilmiştir.

6.Leon’un İsa önünde diz çöktüğü Ayasofya girişindeki mozağin hikayesi

Yorum bırakın